5 Ağustos 2014 Salı

Hüseyin Nihal Atsız

Hüseyin Nihal Atsız (12 Ocak 1905; Kadıköyİstanbul - 11 Aralık 1975,İstanbul), Türk yazar, şair, tarihçi ve fikir adamı. Nejdet Sançar'ın ağabeyidir.Yağmur Atsız ve Buğra Atsız'ın babasıdır. Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğü savunan sanatçılar arasında öne çıkan bir isim olmuştur ve bu konuda makale, şiir ve roman türlerinde eserler vermiştir.

Ailesi

Atsız'ın babası Gümüşhane'nin Torul kazasının Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon'un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey'in kızı Fatma Zehra Hanım'dır.
Çiftçioğulları ailesinin tesbit edilen ceddi 19. asrın başlarında yaşadığı tahmin edilen Ahmed Ağa'dır. Ahmet Ağa'nın İsmail, Süleyman, Hüseyin ve Şakir adlı dört oğlu olmuştur. İsmail Ağa'nın çocukları Midi'den, Yozgat'ın Akdağ Madeni kazasınınDayılı köyüne göçmüşlerdir. Şakir Ağa'nın evladı olup olmadığı bilinmemektedir.
Ahmet Ağa'nın üçüncü çocuğu olan Hüseyin Ağa (1832 - 1894) ise 1850-1852 şıralarında Deniz eri olarak Istanbul'a gelmiş, okumayı ve yazmayı asker ocağında öğrenmiş, askerliğinin nihayetinde de teskere bırakarak Donanma-yı Hümayun' da kalmış ve makina önyüzbaşlığına Çarkçı Kolağalığı'na terfi etmiştir.
Hüseyin Ağa'nın eşi Emine Hayriye Hanım'dır. İki çocukları olmuştur. Nevber Hanım ile Mehmet Nail Bey (1877- 1944). Mehmet Nail Bey de Osmanlı Donanması'na girmiş ve Deniz Kuvvetlerinde Deniz Güverte Binbaşılığı'ndan emekli olmuştur.
Mehmet Nail Bey'in ilk eşi 1903 yılında Yüzbaşı iken evlendiği Fatma Zehra Hanım (1884 - 1930)'dır. Fatma Zehra Hanım, Deniz Yarbayı (Bahriye Kaymakamı) Osman Fevzi Bey ile Tevfika Hanım'ın kızıdır. Osman Fevzi Bey, Trabzon'lu olup ailesi Kadıoğulları namı ile maruftur.
Mehmet Nail Bey'in ilk eşinden üç çocuğu olmuştur. 12 Ocak 1905'de Hüseyin Nihal (Atsız), 1 Mayıs 1910'da Ahmet Nejdet (Sançar) ve Aralık 1912'de Fatma Nezihe (Çiftçioğlu) dünyaya geldi.
1930 yılında ilk eşinin damar sertliğinden vefatı üzerine Mehmed Nail Bey, 1931 yılında yeniden evlenmiştir. İkinci eşinin adı da Fatma Zehra'dır. İkinci eşinden 1932 yılında Necla (Çiftçioğlu) adlı bir kızı olan Mehmed Nail Bey ikinci eşiyle geçinememiş ve iki yıl sonra ayrılmıştır.

Biyografi

Hüseyin Nihâl Atsız, 12 Ocak 1905'te İstanbul Kadıköy'de doğdu.
İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde (İstanbul Lisesi) yaptı. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye’ye yazıldı.
Atsız, yükseköğrenim çağına gelip Askerî Tıbbiye'ye kaydolduğu çağlarda Türkçülük fikrinin etkisi altına girmeye başladı. Ziya Gökalp'in cenaze töreninin yapıldığı günün gecesi Türkçülük fikrine karşı öğrencilerle kavga ettiği ve daha sonrasında ise aralarında bir takım problemler geçen Arap asıllı Bağdatlı Mesut Süreyya Efendi adlı bir mülazım (teğmen)'a selam vermediği gerekçesi ile 4 Mart 1925 tarihinde 3. sınıf talebesiyken Askeri Tıbbiye'den çıkarılmıştır.
Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Erkek Lisesi'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nınMahmut Şevket Paşa adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında birkaç sefer yapmıştır.

Üniversite Yılları ve İlk Fikirler

1926 yılında İstanbul Dârülfünûnu'nun Edebiyat Fakültesinin "Edebiyat Bölümü"ne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak 28 Ekim 1926-28 Temmuz 1927 tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.
Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı 'Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri' adlı makalenin Türkiyat Mecmuası nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan Mehmet Fuad Köprülü' nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmî'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmıştır ('Divân-ı Türkî-i Basit, Gramer ve Lügati', 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82). Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur.
Atsız'ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin BanguoğluZiya KaramukOrhan Şâik GökyayPertev Nâilî BoratavNihad Sâmi Banarlı gibi isimler yeralıyordu.
Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad KöprülüMaarif Vekâleti’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Muallim Mektebi'ni öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak 1931'de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır.
Atsız, yine 1931 yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 yılında ayrılmıştır.
Atsız, 15 Mayıs 1931'den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua (17 sayı)'yı çıkarmaya başladı. Mehmet Fuad Köprülü,Zeki Velidi ToganAbdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu Türkçü ve Köycü dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, âdetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.
Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır. 1932 Temmuzunda Ankara'da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi esnasında, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'a Dr.Reşid Galib'in yaptığı eleştiriler üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye Atsız ile Pertev Nâilî Boratav' ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib'e "Zeki Velîdî'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diyen bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de Reşid Galib'in tepkisini üzerine çekmiştir.
19 Eylül 1932'de Reşid Galib, Maarif Vekili olmuştu. Kısa bir süre sonra da Mehmet Fuad Köprülü'nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey asâleten tâyin edilmiştir.Reşid GalibAtsız Mecmuanın 17. sayısındaki 'Dârülfünûn'un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi' adlı makalesi nedeniyle Edebiyat Fakültesi Dekanı'na baskı yaparak, 13 Mart 1933 tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son vermiştir.
Üniversiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı'nı Tokatlıyan Otelin'deki bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız'a bu hadise için hiçbir şekilde tepki gösterilmemiştir.[kaynak belirtilmeli]

Memuriyet Zamanları

Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet (8 Nisan 1933-31 Temmuz 1933) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. (11 Eylül 1933-28 Aralık 1933).
Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmuanın devamı mahiyetindeki Aylık Türkçü Dergisi olan Orhun (5 Kasım 1933-16 Temmuz 1934, sayı 1-9)'u yayımlamıştır. Orhun dergisinde, Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarında bulunduğunu iddia ettiği yanlışları ağır bir şekilde eleştirdiği için 28 Aralık 1933'te bakanlık emrine alınmıştır ve Orhun dergisi de 9. sayısında Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır.
Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül 1934 tarihinde Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur.
Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım 1939 tarihinde Yağmur Atsız ve 14 Temmuz 1946 tarihinde de Buğra Atsız adlı iki oğlu olmuştur. Atsız, ikinci eşi Bedriye Atsız'dan da Mart 1975 tarihinde ayrılmıştır.
Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz 1938 tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir.
Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi'ne geçen Atsız, burada 1937 yılından 1939 yılının Haziranının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Atsız, 19 Mayıs 1939 ile 7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.
Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Basın ve Yayın Genel Müdürü Selim Sarper'in de teşvikiyle Orhun dergisini (1 Ekim 1943-1 Nisan 1944, sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır.

1944 Irkçılık-Turancılık Davası

II. Dünya Savaşı sürerken Türkiye'de komünist faaliyetlerin arttığını düşünen Atsız, Orhunun Mart 1944'te yayınlanan 15. sayısında, daha önce 5 Ağustos 1942 tarihli meclis konuşmasında "Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir" diyen devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na hitaben bir açık mektup yayınlamıştır.
Atsız, Nisan 1944'te yayımlanan 16. sayıda, Şükrü Saraçoğlu'na hitaben ikinci açık mektubunu yayınlayarak Giritli Ahmed Cevat EmrePertev Nâilî BoratavSabahattin Ali ve Sadrettin Celâl Antel'in Marksist faaliyetlerde bulunduklarını ve Milli Eğitim Bakanı'nın "komünistleri kolladığını" ileri sürerek devrin Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel'i istifaya çağırmıştır. Bu ikinci açık mektup, Türkçü çevreler içinde büyük bir galeyana sebep olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok şehirde, komünizm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır.
Bunun üzerine Hasan Âli Yücel, 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız'ın Boğaziçi Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, ama aynı zamanda Sadrettin Celal Antel de İstanbul Üniversitesi'denki görevinden bakanlık hizmetine alınmıştır.
Orhun dergisi de Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmış, bu arada Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Ankara Musiki Muallim Mektebi öğretmeni Sabahattin Ali'yi Atsız aleyhine hakaret davası açmaya teşvik etti. Sabahattin Ali'nin arkadaşı ve Atsız'ın da yakın arkadaşı olan Ankara Musiki Muallim Mektebi Müdürü Orhan Şaik Gökyay'ın arabuluculuğuna rağmen dava açmak zorunda kaldı. Aleyhine dava açılan Atsız, trenle Ankara'ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından istasyonda karşılanarak bir otelde misafir edilmiştir.
Hakaret davasının 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencileri alınmamış, bu yüzden de öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tutuklanmıştır.
Davanın 9 Mayıs 1944 günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Ali'ye "vatan haini" dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız'ın cezası hâkim tarafından "milli tahrik" gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da ertelenmiştir.
Atsız, cezasının ertelenmesine rağmen 9 Mayıs 1944 tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir.
19 Mayıs 1944 törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde eleştiren nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmaya başlanmışlardır. Aralarında Alparslan Türkeş gibi subay, üniversite profesörü, öğretmen, doktor ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu sanıklar, sorguya çekilmişler; Atsız dahil sanıklar, daha sonra tabutluk diye adlandırılan hücrelerde işkence gördüklerini belirtmişlerdir. 7 Eylül 1944 günü yargılama başlamış, 'Irkçılık-Turancılık davası' adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanmış ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştur.
Atsız, bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay, 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı esastan bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir.
5 Ağustos 1946 tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Kenan Öner-Hasan Âli Yücel davası adı ile tanınmıştır)[kaynak belirtilmeli], 31 Mart 1947 tarihinde sonuçlanmış ve 29 oturum devam eden mahkemede bütün sanıkların beraatına karar verilmiştir.

Mahkeme Sonrası Fikirlerini Yayması

Nisan 1947'den Temmuz 1949'a kadar kendisine iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945-Temmuz 1949 tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi'nde çalışan Atsız, Türk-Rus savaşlarının özeti olan "Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir" adlı kitabını da Sururi Ermete adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.
Atsız'ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız'ı 25 Temmuz 1949'da Süleymaniye Kütüphânesi'ne "uzman" olarak tayin etmiştir.
Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül 1950'de Haydarpaşa LisesiEdebiyat Öğretmenliği'ne tayin olmuştur.
4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi' nde vermiş olduğu "Türkiye'nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerineCumhuriyet Gazetesi, Atsız'ın aleyhine haberler yayımlamıştır. Hakkında bakanlık tarafından soruşturma açılan Atsız'ın konuşmasının bilimsel olduğu tespit edilmiştir. Fakat Atsız 13 Mayıs 1952 tarihinde Haydarpaşa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak yine Süleymaniye Kütüphânesi' ndeki görevine tayin edilmiştir.
31 Mayıs 1952 tarihinden itibaren emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphânesi'nde çalışan Atsız'ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphânedeki memuriyet olmuştur.
Atsız, 1950-1952 yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962'de kurulan Türkçüler Derneği’ nin genel başkanlığını üstlendi. 1964'ten vefatına kadar Ötüken dergisini yayımladı.
Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet SunayGaziantep' e giderken bir işçinin kendisine "idareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık, "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür." demiş; Atsız bunun üzerine, Ötüken in Nisan 1967'de yayınlanan 40, sayısından itibaren "Konuşmalar, 1" (Sayı 40), "Konuşmalar, II" (Sayı 41), "Konuşmalar, III" (Sayı 43), "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" (Sayı 43), "Doğu mitinglerinde perde arkası" (Sayı 47) ve "Satılmışlar-Moskof uşakları" (Sayı 48) adlarıyla yayınladığı seri makalelerinde, Marksistlerin Doğu bölgelerinde gizli çalışmalarda bulunduklarını iddia etmişti. Bu makaleler hakkında savcılıkça soruşturma açılmış fakat Atsız'a hiçbir suçlamada bulunulmamıştır.
Ancak bu yazılar üzerine, Ankara sokaklarında Atsız aleyhine hazırlanmış, ayrılıkçılığı ilan eden bildiriler dağıtılmış[kaynak belirtilmeli] ve aynı günlerde Adalet Partisi Diyarbakır senatörlerinden biri, Senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.
Hasan Dinçer'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart (1971) muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilân edilmiştir.
Uzun duruşmalardan sonra mahkeme, Ötükenin sahibi Atsız'ı ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Kayabek'i 15'er ay hapse mahkûm etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1'lik ekseriyetle verilen bu karar, temyiz edilinceYargıtay tarafından bozulmuştur. Fakat aynı mahkeme 2-1'lik kararda ısrar edince, Yargıtay kararı onaylamıştır. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar ancak bu istekleri mahkemece kabul edilmemiştir. Böylece mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.
Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne yatan Atsız'a, Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "Cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiştir. Ancak 4 aylık bir rapor Adlî Tıp tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir.
Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım 1973 Çarşamba günü sabahı Atsız'ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi'ne sevk etmiştir. 40 kişilik adi suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi'ne nakledilmiştir.
Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, üniversite hocaları ve öğrencilerinden oluşan bir grup Cumhurbaşkanı'na başvurup Atsız'ın affını istemiştir.
Atsız, suç işlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, kendi yetkisini kullanarak Atsız'ın cezasını affetmiştir.
22 Ocak 1974'te Bayrampaşa Cezaevi'nden tahliye edilen Atsız, 1,5 yıllık cezasının 2,5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın tarifi ile "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan"[kaynak belirtilmeli] Atsız, ateşli ve keskin bir üslûba sahip idi.

Ölümü

Atsız, 1975 yılının kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenmiş, ancak yapılan muayene ve testler sonucunda bir hastalık bulunamamıştır. 10 Aralık 1975 Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen doktor enfarktüs olduğunu anlayamamıştır. Ertesi akşam Atsız yeni bir kriz geçirmiş, 11 Aralık 1975 Perşembe günü vefat etmiştir.
13 Aralık 1975 tarihinde Kurban Bayramı'nın ilk günü Kadıköy Osmanağa Câmii'nde Kılınan ikindi namazını müteakipKaracaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.

Görüşleri

Politik Görüşleri

Nihal Atsız, çocukluk döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun son birkaç yılına, gençlik döneminde ise Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına tanıklık etmişti. Yaşadığı dönemde yükselişe geçmiş olan Türk milliyetçiliğinin etkisi altına girmiş ve bu fikir akımının sıkı bir savunucusu olmuştur. Atsız, kendisini Türkçümilliyetçi ve Turancı[1] olarak tanımlamıştır. Türkiye'de 1960'lı ve 1970'li yıllarda çokça destekçi bulmuş olan sosyalizme-komünizme ve İslamcılığa şiddetle karşı çıkmıştır ve bu akımların karşısında bulunmuştur. Yaşamı boyunca sol görüşlü kimseler tarafından kendisine pek çok kez "faşist" suçlamasında bulunulmuştur, fakat Atsız kendisinin bir faşist olmadığını, yalnızca bir Türkçü-Turancı olduğunu yinelemiştir. Türk-İslam sentezini savunan Ülkücülerle ortak çalışmada bulunmamıştır ve öz Türkçülüğün savunucusu olmuştur.
« "Hakkımda türlü türlü sözler söyleyen insanlara ve hakiki fikrimi soranlara şunu söylemek isterim ki ben ne faşistim, ne demokratım. Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türk’üm. Siyasi, içtimai mezhebim Türkçülüktür." »
Gençliğine ait bir fotoğrafındaki saçlarını tarayış biçiminden dolayı Adolf Hitler'e özendiği iddiasında bulunan kimselere yanıt olarak şunları yazmıştır:
« "...Hamit Şevket bunları biliyor mu? Bilmiyorsa benim Hitlerizme tabi bir adam olduğuma nereden hükmeder? Saçlarım benzermiş... Bu ahmakça iddia yıllardan beri birçok budalalar tarafından aleyhimde delil gibi kullanıldı. Hatta evimde Hitler'in resminin asılı olduğu bile söylendi. Ben, dışardan gelmiş hiç bir fikri kabul etmeğe tenezzül etmiyecek kadar milli gurur ve şuura sahip olduğumu, içtimai mezhebimin Türkçülük olduğunu vaktiyle yazarak ilan ettim. Daha ne yapabilirim? Saçım Hitlerinkine benziyormuş diye beni Hitlerci sanacak kadar budalalık gösteren binlerce, belki onbinlerce zavallıya ayrı ayrı mektup yazamam ya... Hamit Şevket asla unutmasın ki bu vatana bağlılıkta kendisini benimle bir tutamaz. Çünkü ondan fazla olarak ben bu toprağa ecdadımın kanı ve hatırasıyla bağlıyım." »
Atsız, parti fanatizmine karşı çıkmıştır. Ona göre, bir ülkü sahibi olmayan siyasi partiler Türkçülüğe hizmet etmeyeceklerdir, çünkü siyasi partilerin varlığı kalıcı değildir. Fanatiği olunabilecek şey, fikirlerdir; partiler değildir.
« "Partilerde ülkü yoktur. İktidara geçmek veya orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler." »
« "Türkçüler bugünlük ancak Türkçü karakteri olan partileri tutarlar. Türkçülük‘den sapan veya taviz veren hiç bir parti Türkçüler’ce tutulmaz, tutulamaz. Türkçülüğün ne olduğu açık, seçik ortada bulunduğu için bugünkü tutumları ile hiç bir parti Türkçü değildir." »

Dinî Görüşleri


"Atsız Müslüman olarak tanımlanamazdı. Onun bu mevzûdaki konumunu bence en iyi ‘lâ-dînî’ olarak tavsîf etmek yerinde olur. Evet, ‘Semâvî Dinler’le pek başı hoş değildi ama ‘tanrıtanımaz/ateist’ de değildi. Kâinâtı yaratan bir güce inansa da bu gücün kâinâtı yaratdıkdan sonra ‘olaylar’a müdâhale etdiğine inanmazdı."
Nihal Atsız'ın dinî inancı hakkında fikir edinmek için makalelerini ve yakınlarının onun dinî inancı ile ilgili söylediklerini okumak gereklidir. Nihal Atsız'ın oğlu Yağmur Atsız, onun dinî inancı ile ilgili şunları söylemiştir:
Yağmur Atsız'ın dediği gibi, Nihal Atsız Müslüman değildi, ancak tanrıtanımaz da değildi. O bir deist (yaradancı) idi. Ötüken Dergisinin 1970 yılında yayımlanmış 11. sayısındaki "Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir" adlı makalede Atsız, Tanrı'nın varlığı üzerine şunları yazmıştır:
« "Tanrı, ne din kitaplarının anlattığı gibi insan şeklinde, ne de göklerin bir yerindeki tahtının üzerindedir. Onun nasıl olduğunu, ne olduğunu bilmeye imkân yoktur. Olsaydı din bilginleri asırlar boyunca birbirine girmezdi. Tevrat’ın Tanrı ile insanı aynı şekilde tarif etmesi ne kadar iptidai ise, dünyadan 400 km yukarıya fırlatılan Rus astronotunun, uzayın sonsuz olduğunu unutarak “uzaya çıktım ama Tanrı’yı göremedim” demesi de o kadar budalacadır." »
Bu yazdıklarından anlaşıldığı üzere Atsız, Tanrı'nın nasıl bir varlık olduğunun bilinemeyeceğini belirtmiş ve söz konusu Rus astronotun “uzaya çıktım ama Tanrı’yı göremedim” demesini de budalalık olarak nitelemiştir.
Dinî metinlerde evren ve insanlık hakkında yazılı olanların bilimsel verilere ve mantığa ters düştüğünü dile getirmiştir:
« "Bilimdeki türlü ilerlemeler geliştikçe kâinatın din kitaplarında yazıldığı gibi altı günde yaratılmadığı, bu oluşumun milyarlarca yüzyılda meydana geldiği, hele insanların 6000 yıl önce yaratılan muhayyel bir Âdem’le hayali bir Havva'dan türemedikleri ispat olunmakta ve ilim artık, kısa ömürlü de olsa canlı hücre yaratacak seviyeye ulaşmış bulunmaktadır." »
« "Soy soy insanların bir tek Âdem’le Havva’dan türediklerine, Âdem’in 1050 yıl yaşadığına, Havva’nın her yıl biri erkek biri kız olmak üzere ikiz evlat doğurduğuna ve bu kardeşleri birbiriyle evlendirdiklerine inanırlar. Bir Sümer masalından çıkan tufan ve Nuh’un gemisi onlarca tarihi bir hakikattir. Hangi Teknik Üniversitesinden mezun olduğu belli olmayan Nuh’un yaptığı o pazarcı kayığına her cins hayvandan birer çiftin girip sığması ve 40 tufan gününde birbirine yemeden uslu uslu oturması da gerçektir vesaire... Şimdi bu kafadaki adamla bir fikir tartışması yapmaktaki trajediyi düşünün." »
Tanrı'nın insan algısı dışında yer aldığını ve dinlerin insan ürünü olduğunu ifade eden Atsız, deist görüşlerini şu yazdıklarında da açıkça ortaya koymuştur:
« "Tanrı insan idraki dışındadır. Kur'an, Muhammed'in talimatıdır. Bunun birçok delilleri vardır. Bir tanesi birçok yerinde aya, güneşe, fecre, atların köpüren ağızlarına yemin ve and verilmesidir. Yemini kim eder? İnsan eder ve kendisinden daha üstün bir varlığın adına eder, Tanrı yemin eder mi? Tanrı'dan daha üstün bir varlık olmadığına göre kendi yarattığı aya, güneşe neden yemin etsin? Görülüyor ki bu yeminler Muhammed'in gönlünden ve beyninden doğmadır ve hatta Araplar arasında İslamiyetten önceki zamanların usul ve adabınca edilmektedir." »
« "Kur'an "âlemlerin sahibi olan Tanrı'ya hamdederim" diye başlamaktadır. Belli ki bu söz de Muhammed'indir. Çünkü Tanrı, kendi kendisine hamdetmez. Müfessirler her ne kadar Tanrı "böyle diyin" demek istemiştir yolunda tevillere geçmişlerse de Kur'anın sonundaki küçük sûrelerde olduğu gibi, sûrenin başına bir "söyle, de ki" hitabını eklemeyi Tanrı düşünmez miydi?" »
« "Peygamberin, çevresindeki ahlak bozukluğunu görerek çareler aradığını, tedbir düşünmek için dağlara çekilip insanlardan uzakta yaşadığını ve ta eski Mısır'dan gelerek Yahudiler'e geçen "tek Tanrı" fikrini akıl ve duygusuyla kabul ederek Arap putçuluğuna karşı çıktığını görüp anlamak için yobaz olmaya, birtakım masallara inanmaya, eski Sümer'den ve Mısır'dan gelip Yahudiler aracılığı ile öteki milletlere geçen inançları ilahi hakikat diye kabul etmeye lüzum yoktur." »
Hayatın sürekli bir değişim içerisinde ilerlemekte olduğunu, insanların ihtiyaçlarının ve yaşantılarının değiştiğini ifade eden Atsız, şunları da yazmıştır:
« "Muhammed’in yirmi küsur yıl süren peygamberliği sırasında bazı ayetlerin mensuh olduğu yani hükümden düştüğü malumdur. Demek ki yirmi yılda bile hayattaki bazı değişikler Tanrı buyruklarını değiştiriyor, Tanrı eski buyruklarını hükümsüz sayarak yenilerini gönderiyor. Peki, hayatın geç ve güç değiştiğini 14 asır önceki zamanların 20 yılında bile ihtiyaçlar ve hükümler değişirken gelişmenin çok hızlandığı daha sonraki 14 asırda değişecek hiçbir şey olmadı mı? Bu gibi soruların sonu gelmez. Çünkü sosyal bir müessese olan din, hayatla birlikte yürür. Onu donduran, hayatın icaplarına uydurmayarak toplumu geri bırakan yobazlardır. Yobazlık bütün dinlerde vardır. Hıristiyanlar nasıl İsa’yı babasız doğduğu için Tanrı’nın oğlu sayarak Hıristiyanlığı bir türlü putperestlik haline getirmişlerse, bizimkiler de Tanrının dünyayı sırf Muhammed için yarattığını ileri sürerek aynı şeyi yapmışlardır." »
Türk milletinin büyük bölümünün uzun zamandır Müslüman olduğunu bilmekte olan Atsız, bu konu hakkında şunları söylemiştir:
« "Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler’in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler’in dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur." »
Aksiyon Dergisinin Mart 2008 tarihli sayısında, Atsız'ın ömrünün sonlarına doğru İslam'a döndüğü hakkındaki iddia ile ilgili şunlar yazılmıştır:
"Atsız'ın hayatının sonuna doğru, herhalde “hidâyete ererek” Müslümanlığa dönüşü palavradır. Bir kere bu, Atsız'ın karakterine aykırıdır. Onu zerre kadar tanıyanlar bilir ki farz-ı muhâl aklından geçmiş bulunsaydı bile sırf “yaklaşan ölümü hissetti de korkup döneklik etti” dedirtmemek için böyle birşey yapmazdı. Bu lakırdıyı tedâvüle sokanlar muhtemelen “Atsız” adını siyâseten sermâye edinmek isteyenlerdir."

Eserleri

Türkçülüğün öncülerinden olan Nihal Atsız, Turancı çevreler tarafından aynı zamanda güçlü bir Türkolog olarak kabul edilir. Bu çevrelere göre Türk dilini, tarihini ve edebiyatını gayet iyi bilen Atsız, özellikle Türk tarihinin Göktürk kısmında uzmanlaşmıştı. Çok sevdiği bu devreyi Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı iki eser ile romanlaştırmıştır. Deli Kurtadlı romanı Osmanlı tarihinin ilk devrelerinin romanlaştırılmış şeklidir. Ruh Adam’daki Selim Pusat'ın şahsiyetinde Atsız'ı görürüz. Ruh Adam’ın devamı olarak Yalnız Adam’ı yazacağını söylüyordu.[kaynak belirtilmeli] Yine yazacağını bildirdiği bir eseri de Bozkurtlar serisinin 3. cildi idi.[kaynak belirtilmeli] Yayınlanmamış eserlerinin içerisinde II. Mahmut'tan Günümüze Kadar Osmanlı Hanedanı Tarihi adlı bir eseri de vardır. Nihâl Atsız'ın şiirleri Yolların Sonu adı ile kitap halinde basılmıştır.

Romanları

Öyküleri

  • 'Dönüş', Atsız Mecmua, sayı.2 (1931), Orhun, Sayı.10 (1943)
  • 'Şehidlerin Duası', Atsız Mecmua, Sayı.3 (1931), Orhun, Sayı.12 (1943)
  • 'Erkek Kız', Atsız Mecmua, Sayı.4 (1931)
  • 'İki Onbaşı, Galiçiya...1917...', Atsız Mecmua, Sayı.6 (1931), Çınaraltı, Sayı.67 (1942), Ötüken, Sayı.30 (1966)
  • 'Her Çağın Masalı: Boz Oğlanla Sarı Yılan', Ötüken, Sayı.28 (1966)

Şiirleri

Diğerleri

  • Divan-ı Türk-i Basit, Gramer ve Lugati, Mezuniyet Tezi, Türkiyat Enstitüsü, no. 82, 111 s. (İstanbul, 1930)
  • "Sart Başı"na Cevap, İstanbul, 1933.
  • Çanakkale'ye Yürüyüş, İstanbul, 1933.
  • XVIıncı asır şairlerinden Edirneli Nazmî'nin eseri ve bu eserin Türk dili ve kültürü bakımından ehemmiyeti, İstanbul, 1934.
  • Komünist Don Kişot'u Proleter Burjuva Nâzım Hikmetof Yoldaşa, İstanbul, 1935.
  • Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar, I. Bölüm, İstanbul, 1935.
  • XVinci asır tarihçisi Şükrullah, Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, İstanbul, 1939.
  • Müneccimbaşı, Şeyh Ahmed Dede Efendi, Hayatı ve Eserleri", İstanbul, 1940.
  • 900. Yıl Dönümü (1040-1940), İstanbul, 1940.
  • İçimizdeki Şeytanlar (Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan eserini eliştirmek için yazılmıştı), İstanbul, 1940.
  • Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1940.
  • En Sinsi Tehlike (Faris Erman'in 'En Büyük Tehlike'ye karşılık vermek için yazılmıştı), İstanbul, 1943.
  • Hesap Böyle Verilir (Reha Oğuz Türkkan'a hitaben yazılmıştı), İstanbul, 1943.
  • Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir (İ.Süruri Ermete: Üçüncü dereceden harb malûlü piyade subayı imzasıyla yayımlanmılştı), İstanbul, 1943.
  • 'Ahmedî, Dâstân ve tevârîh-i mülûk-i Âl-i Osman', Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949.
  • 'Şükrüllah, Behcetü't tevârîh', Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949.
  • 'Âşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıkî, Tevârîh-i Âl-i Osman', Osmanlı Tarihleri I, İstanbul, 1949.
  • Türk Ülküsü, İstanbul 1956.
  • Osman (Bayburtlu), Tevârîh-i Cedîd-i Mir'ât-i Cihân, İstanbul, 1961.
  • Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, İstanbul, 1961.
  • Ordinaryüs'ün Fahiş Yanlışları (Ali Fuat Başgil'e cevap), İstanbul 1961.
  • Türk Tarihinde Meseleler, Ankara, 1966.
  • Birgili Mehmed Efendi Bibliyografyası, İstanbul, 1966.
  • İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebüssuud Bibliyografyası, İstanbul 1967.
  • Âlî Bibliyografyası, İstanbul, 1968.
  • Âşıkpaşaoğlu Tarihi, İstanbul, 1970.
  • Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nden Seçmeler I, İstanbul 1971.
  • Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nden Seçmeler II, İstanbul 1972.
  • Oruç Beğ Tarihi, İstanbul, 1973.

Makaleleri

  • (Ahmed Naci ile birlikte) 'Anadolu'da Türklere ait yer isimleri', Türkiyat Mecmuası, Sayı.2 (1928)
  • 'Türkler Hangi Irktandır?', Atsız Mecumua, Sayı.1 (1931)
  • '"İzmirden Sesler" hakkında', Atsız Mecmua, Sayı.4 (1931)
  • '"İzmirden Sesler" hakkında', Atsız Mecmua, Sayı.5 (1931)
  • 'Hindenburgun Sözleri', Atsız Mecmua, Sayı.8 (1931)
  • 'Bugünün Meseleleri: Aynı Tarihî Yanlışlığa Düşüyor Muyuz?', Atsız Mecmua, Sayı.11 (1932)
  • 'Bugünün Meseleleri: Aynı Tarihî Yanlışlığa Düşüyor Muyuz?', Atsız Mecmua, Sayı.12 (1932)
  • 'Bugünün Meseleleri: Millî Seciye Buhranı', Atsız Mecmua, Sayı.14 (1932)
  • 'Türk Vatanını PeşkEş Çekenlere', Atsız Mecmua, Sayı.15 (1932)
  • 'Sadri Etem Bey'e Cevap', Atsız Mecmua, Sayı.16 (1932)
  • 'Bugünün meseleleri: Askerlik aleyhtarlığı', Astız Mecmua, Sayı.17 (1932)
  • 'Darülfünunun Kara -daha doğru bir tabirle- Yüz Kızartacak Listesi, Atsız Mecmua, Sayı.17 (1932)
  • 'Vâlâ Nurettin Beyden Bir Sual', Atsız Mecmua, Sayı.17 (1932)
  • ('Çiftçi-Oğlu H. Nihâl' imzasıyla) 'Dede Korkut Kitabı hakkında', Azerbaycan Yurt Bilgisi, c.1 (1932)
  • 'Kuş Bakışı: Orhun', Orhun, Sayı.1 (1933)
  • 'Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar I. Türkeli, II. İlk Türkler', Orhun, Sayı.1 (1933)
  • 'En Eski Türk müverrihiBilge Tonyukuk', Orhun, Sayı.1 (1933)
  • 'Kuş bakışı: Türk Dili', Orhun, Sayı.2 (1933)
  • 'Türk Tarihi Üzerine Toplamalar III. Yabancıların Türkeline Saldırışı, IV.Milâttan Önceki 5-4üncü Asırlarda Türkeline Doğudan Çinlilerin, Batıdan Yunanlıların Saldırışı', Orhun, Sayı.2 (1933)
  • 'X meselesi', Orhun, Sayı.3 (1934)
  • 'Haddini Bil!', Orhun, Sayı.3 (1934)
  • 'Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: V. Milâttan Önce 3-2nci Asırlarda Türkler Arasında Dahilî Savaşlar', Orhun, Sayı.4 (1934)
  • 'Edirne Mebusu Şeref Bey'e Cevap', Orhun, Sayı.4 (1934)
  • 'Ahmet Muhip Bey'e Cevap', Orhun, Sayı.4 (1934)
  • 'Şarkî Türkistan', Orhun, Sayı.4 (1934)
  • 'Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: VI. Kun Devletinin Dahilî Teşkilâtı, VII. Kun (Oğuz) Sülâlesi Devrinde Türk Birliği',Orhun, Sayı.4 (1934)
  • 'KomünistYahudi ve Dalkavuk', Orhun, Sayı.5 (1934)
  • 'İkinci Türk Müverrihi: Yulıg Tigin', Orhun, Sayı.5 (1934)
  • 'Alaylı Âlimler', Orhun, Sayı.5 (1934)
  • 'Edirne Mebusu Şeref ve Hakimiyeti Milliye Muharriri A. Muhip Beylere Açık Mektup', Orhun, Sayı.5 (1934)
  • 'Alaylı Âlimlerden Sadri Maksudi Bey'e Bir Ders', Orhun Sayı.6 (1934)
  • 'Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kür Şad', Orhun, Sayı.6 (1934)
  • 'Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar' Orhun, Sayı.6 (1934)
  • 'Edirne Mebusu Şeref Bey'e İkinci Mektup', Orhun, Sayı.6 (1934)
  • 'Gaza Topraklarının Gazi ve Şehit Çocukları', Orhun, Sayı.7 (1934)
  • 'Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar', Orhun, Sayı.7 (1934)
  • 'Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyetinin Değerli Bir İşi', Sayı.7 (1934)
  • 'Baş Makarnacının Sırtı Kaşınıyor' (Benito Mussolini'ye hitaben yazılmıştı), Orhun, Sayı.7 (1934)
  • 'İnkilâp Enstitüsü Dersleri', Orhun, Sayı.7 (1934)
  • 'Musa'nın Necip (!) Evlâtları Bilsinler Ki:' (Yahudilere kasten yazılmıştı), Orhun, Sayı.7 (1934)
  • 'Tavzih', Orhun, Sayı.7 (1934)
  • Yirminci Asırda Türk Meselesi I. Türk Birliği', Orhun, Sayı.8 (1934)
  • 'Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar', Orhun, Sayı.8 (1934)
  • 'Kanun Ahmet Muhip Efendiyi Çarptı', Orhun, Sayı.8 (1934)
  • 'Moyunçur Kağan Âbidesi, Orhun, Sayı.8 (1934)
  • 'İstanbulun Fethi Yılına Ait Bir Mezar Taşı', Orhun, Sayı.8 (1934)
  • 'Yirminci Asırda Türk Meselesi II. Türk Irkı = Türk Milleti', Orhun, Sayı.9 (1934)
  • 'Türk Tarihi Üzerine Toplamalar', Orhun, Sayı.9 (1934)
  • '16ncı Asır Şâirlarinden Edirneli Nazmî ve Bu Eserin Türk Dili ve Kültürü Bakımından Ehemmiyeti', Orhun, Sayı.9 (1934)
  • (Nâmık Kemâl Hakkındaki Fikirleri), 'Namik Kemal', Millî Türk Talebe Birliği, Sayı.3 (1936)
  • On Beşinci AsIra Ait Bir Türkü, Halk Bilgisi Haberleri, Yıl.7, Sayı.84 (1938)
  • 'Dede Korkut', Yücel, C.VIII, Sayı.84 (1939)
  • 'Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kürşad', Kopuz, Sayı.3 (1939)
  • ('Çiftçi-oğlu' imzasıyla) 'Atalarımızdan Kalan Eserleri Yıkmak Vatana İhanettir', Kopuz, Sayı.5 (1939)
  • 'Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır?', Çınaraltı, Sayı.1 (1941)
  • 'Koca Ragıp Paşa, Haşmet ve Fıtnat Hanım Arasında Şakalar', Çınaraltı, Sayı.3 (1941)
  • 'Dilimizi Türkçeleştirmek İçin Amelî Yollar', Çınaraltı, Sayı.5 (1941)
  • 'Türk Ahlâkı', Çınaraltı, Sayı.7 (1941)
  • '10 İlkteşrin 1444 Varna meydan savaşı', Çınaraltı, Sayı.15 (1941)
  • 'Büyük Günler', Çınaraltı, Sayı.16 (1941)
  • 'İki Mühim Eser', Çınaraltı, Sayı.17 (1941)
  • 'En Eski Zamana Ait Türk Destanı. Alp Er Tunga Destanı', Çınaraltı, Sayı.19 (1941)
  • 'Namık Kemal', Çınaraltı, Sayı.22 (1942)
  • 'Mühim Bir Dergi', Çınaraltı, Sayı.27 (1942)
  • 'Millî Şuur Uyanıklığı', Çınaraltı, Sayı.33 (1942)
  • 'Türk Gençliği Nasıl Yetişmeli?', Çınaraltı, Sayı.35 (1942)
  • 'İran Türkleri', Çınaraltı, Sayı.36 (1942)
  • 'Dil Meselesi', Çınaraltı, Sayı.38 (1942)
  • 'Rıza Nur', Çınaraltı, Sayı.42 (1942)
  • 'Yeni Bir Selçukname', Çınaraltı, Sayı.52 (1942)
  • 'Günümüzün Baş Müverrihi ve Büyük Bir Eseri', Çınaraltı, Sayı.58 (1942)
  • 'Osmanlı Padişahları', Tanrıdağ, C.1, Sayı.10 (1942)
  • 'Osmanlı Padişahları II', Tanrıdağ, C.1, Sayı.11 (1942)
  • 'Yeni Eserler: "Adana Fethinin Destanı"', Çınaraltı, Sayı.82 (1942)
  • 'Türk Milletinin Şeref Şehrahı', Kopuz, Sayı.1 (1942)
  • 'Fatih Sultan Mehmet', Çınaraltı, Sayı.88 (1942)
  • 'Azizim Tevetoğlu', Kopuz, Sayı.7 (1942)
  • 'Türk Sazı', Türk Sazı, Sayı.1 (1942)
  • 'Türkiyenin Millî Futbol Maçları', Türk Sazı, Sayı.1 (1942)
  • 'Türkçülük', Orhun, Sayı.10 (1942)
  • 'Türkçülere Birinci Teklif', Orhun, Sayı.10 (1942)
  • 'İki Büyük Yıl Dönümü', Orhun, Sayı.10 (1942)
  • (İmzasız) 'Türk Gençlerine Düşündürücü Levhalar: 1', Orhun, Sayı.10 (1942)
  • ('T. Bayındırlı' imzasıyla) 'Türkiye'nin Millî Futbol Maçları', Orhun, Sayı.10 (1942)
  • 'Büyük Bir Yıl Dönümü', Orhun, Sayı.10 (1942)
  • 'Türkçülere İkinci Teklif', Orhun, Sayı.11 (1942)
  • (İmzasız) 'Türk Gençlerine Düşündürücü Levhalar: 2. 1915 Çanakkale savaşların'ın Bilançosu', Orhun, Sayı.11 (1942)
  • 'Türkiyenin Millî Atletizm Maçları', Orhun, Sayı.11 (1942)
  • 'Savaş Aleyhtarlığı', Orhun, Sayı.12 (1942)
  • 'İki Şanlı Yıl Dönümü', Orhun, Sayı.12 (1942)
  • 'Türkçülere Üçüncü Teklif', Orhun
  • (İmzasız) 'Türk Gençlerine Düşündürücü Levhalar: 3', Orhun, Sayı.12 (1942)
  • ('T. Bayındırlı' imzasıyla), 'Türkiyenin Millî Kılıç Maçları', Orhun, Sayı.12 (1942)
  • 'Şanlı Bir Yıl Dönümü', Orhun, Sayı.13 (1944)
  • ('T. Bayındırlı' imzasıyla) 'Türkiyenin Balkanlararası Millî Güreş Maçları', Orhun, Sayı.13 (1944)
  • 'Türk Kızları Nasıl Yetiştirilmeli', Orhun, Sayı.13 (1944)
  • 'Türk Gençlerine Düşündürücü Levhalar: 4', Orhun, Sayı.13 (1944)
  • 'Türkçülere Dördüncü Teklif', Orhun, Sayı.13 (1944)
  • 'Türkçülere Beçinci Teklif', Orhun, Sayı.14 (1944)
  • 'Yabancı Bayraklar Altında Ölenlere Ağıt' (Stalingrad Muharebesinde şehit düşen Türk asıllı Kızıl Ordu askerleri için yazılmıştı), Orhun, Sayı.14 (1944)
  • 'Ülküler Taarruzîdir', Orhun, Sayı.14 (1944)
  • 'Varsağı', Orhun, Sayı.14 (1944)
  • 'Başvekil Saracoğlu Şükrü'ye Açık Mektup (20 Şubat 1944 Pazar)', Orhun, Sayı.15 (1944)
  • 'Başvekil Saracoğlu Şükrü'ye İkinci Açık Mektup (21 Mart 1944, Maltepe)', Orhun, Sayı.16 (1944)
    • Saracoğlu, 5 Ağustos 1942'de Başvekil seçildiğinde Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir diye konuştuğu için 'Türkçü Başvekil' olarak tanınıyordu.

Kaynakça

Kitap ve makaleler

  • Türk İnkılâp Enstitüsü, Irkçılık - Turancılık, Türk İnkılâp Enstitüsü, 1944.
  • (Haz. Erol Güngör vd.), Atsız Armağanı, Ötüken Yayınevi, 1976.
  • Jacob M. Landau, Pan-Turkism in Turkey : A Study of Irredentism, C. Hurst, London, 1981. (Eserin hataları hakkında bknz. [1][2])
  • Altan DeliormanTanıdığım Atsız, Orkun Yayınları, 2000.
  • Günay Göksu Özdoğan, "Turan"dan "Bozkurt"a : Tek Parti Döneminde Türkçülük (1931-1946), İletişim Yayınları, 2001.
  • Yücel HacaloğluAtsız'ın mektupları, Orkun Yayınları, 2001.
  • (Haz. Murat Belge vd.) Modern Türkiye'de Siyasî Düşünce Cilt 4: Milliyetçilik, İletişim Yayınları, 2002.
  • Süleyman Tüzün, İkinci dünya Savaşı'nda Türkiye'de Dış Türkler tartışmaları (1939-1945), Fakülte Kitabevi, 2005.
  • Mithat Atabay, 2. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Milliyetçilik Akımları, Kaynak Yayınları, 2005.
  • Yağmur AtsızÖmrümün İlk 65 Yılı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2005.
  • Osman Fikri Sertkaya, "Hüseyin Nihal Atsız".

Notlar

  1. ^ Nihal Atsız, İçimizdeki Şeytanlar Evet, övünerek söylüyorum ve tekrar ediyorum: Türkçü ve Turancı olduğum için...

Belgeseller ve TV Programları

Adına Düzenlenen Konferanslar[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder